16 Ekim 2010 Cumartesi

CYRANO de Begerac


“FARKINDAYIM... Mühim olan mutlu musun?.. çookk eskiden beri tanıdığım arkadaşım... Ruhunu nasıl etkiledi merak ettim.. Zira bizim gibilerin mutluluk anlayışı farklıda... Defolu ruhların yani... “

Yukarıdaki sözler kendisinin de söylediği gibi çok eskiden bir arkadaşıma ait.

Sahi nasıl bizim mutluluk anlayışımız. Pek çok insanın acıya da ya da mutluluk diye tarif ettiği şeylere alışmış olduğumuzdan bünyemiz acıya ve mutluluğa dayanıklı. Çok kullanılmış ruhlar taşıyoruz. Acı olan tek yan bunu bizim kullanmamış olmamız. Kendimizi kullandırdık çok kereler. İlk seferlerde acıydı hissettiğimiz ama sonraları korkunç oldu sonuçları. Hiçbir şey hissetmemeye başladık. Donuklaştık acıya ve mutluluğa karşı.

Mesele donuklaşmakta zaten. Bizim gibiler birbirini anlar oldu sadece. Diğerleri üstünkörü ilişkiler.

Aynı ortamda eğer 10 kişiysek 2 kişi birbirimizi anlarız. Gözlerimiz birbirine değdiğinde ruhlarımızda değer. Bundandır sonsuza dek gülerken bir ortamda gözlerimiz birbirine değdiğinde sanki eğleniyormuşçasına kahkahalar atarak bakışlarımızı kaçırmamız ama yalnız kaldığımızda bakışlarımızı birbirine sabitleyip anlıyorum söylemene gerek yok dercesine birbirimize kafa sallamamız ya da çok derinse yaramız sigaralarımızı tellendirip sabaha kadar kâh ağlayarak kâh gülerek kâh birbirimizin gözyaşlarını silerek konuşmamız. O yüzden olacak birbirimizi pek görmeyiz zaten. Karşılaşmak istemeyiz. Biliriz birbirimize ihtiyacımız olduğu zamanları. Telefonda karşılıklı bende seni arayacaktım sözleri dökülür ağzımızdan. Belki de ruhlarımızı kullandırmamızın başka bir yolu bu. Eee ne demişler alışmış kudurmuştan beterdir.

Defolu ruhlar. Belki diğerleri buna itiraz eder ama ben eski don lastiklerine benzetiyorum ruhlarımızı.

Bir yerlere çekilmekten belki de çok kullanılmaktan yıpranmış artık. Koptu kopacak sanki. Ama hala kullanıyoruz. Çünkü o gidince çok şey gidecek hayatımızdan. Özgürlüğümüzü ona borçluyuz. Hayallerimiz ve hayal kırıklıklarımızı da. Çok hayal kurarak eskittik ruhumuzun lastiğini biz. Çok hayal kurmak çok hayal kırıklıklarını da beraberinde getirdi. Sadece yatağa yattığımızda kurulan hayallerde değildi bizimki. Biz günümüzün her anında hayallerimizi yerine getirmek için koşarken de hayaller kurduk. Hayallerimiz bizi aştı yaşamımızı aştı. Taşıyamayacağımız yükler getirdi hayatımıza. Ulan kim dedi ki tam gençlik çağında millet geleceğini kurtarmanın peşine düşmüşken sana ne başkalarının geleceğinden önüne baksana diyen olmadı ki desem yalan söylemiş olurum. Diyen oldu hem de çok ama dinleyen kim. İyimi oldu kötümü bilemem. Bunu yaşam hep kötü olmuş gibi gösterse de benim içimde hala bir şeylerin iyi olacağına dair umut var.

Yeni yeni kurtuluyoruz o yüklerden. Daha gerçekçi bakmayı öğreniyoruz hayata karşı. Çünkü hayat bize kendisini dayatıyor. Eskimiş olan ne varsa kurtuluyoruz. Kimimiz bağlarından, kimimiz kocasından kimimiz tüm yaşantısından. Benliğimizin ve çevremizin dayattığı her şeye karşı kurtuluyoruz. Lastiğimizi ne kadar uzatabileceğimizi denemek istiyoruz.

Belki benim birden işten ayrılmamda bunun eseri. Kopmak, uçmak istiyorum. Çok uzaklara gitmek ama nerden başlamak gerekiyordu. Ne kadar uzaklaşabileceğimi görmek istiyorum. O yüzden ilk adımı attım. Bir ortama girdiğimde benim gibi düşünen 2. Kişiyi bulmak istemiyorum. Diğer sekizi gibi normal olmak, diğerleri gibi çoğu şeyi düşünmemek. Çok mu istediğimiz

2. adım 1 sene sonra. O nemi. Şimdilik bana kalsın. Sadece az kaldığını biliyorum.



**************************



Aslında bu yazı yukarıda farkındayım diye başlayan alıntı ile başlamıştı. Ancak alıntıyı yaptığım kişi ile yazı üzerine telefonumda yaptığım görüşme sonrasında bazı eklentiler yapmak ihtiyacı ortaya çıktı. Yazının temeli psikoloji ve sosyal davranışlarla ilgiliydi. Biz insanların genelinin mutlu olduğu şeylerden pek hoşlanmayız. Bize özel bir ben duygusu yoktur. Biz diye konuşmayı severiz. Müthiş bazen bizi bile kızdıracak kadar müthiş bir paylaşım duygusuna sahibiz. Birisi bizden bir şey istemeye görsün yok yazmaz literatürümüzde. O kişinin mutluluğu bizi mutlu eder. Bazen salaklık derecesinde mutlu oluruz bu durumdan. Sanki bizim başarımızdır bu. O kişinin başarısından ya da başarısızlığından sana ne kardeşim diyenler çıkabilir. Hatta bunu çoğu zaman yardımcı olmaya çalıştığımız insanlar söyler. Hele de eleştiriler yok mu; bu yaşınıza geldiniz bir arabanız yok bir eviniz yok, ulan diyesim geliyor paylaşıyoruz diye aldığın paraları ver önce. Her neyse bunun psikolojide bir adı varmış. CYRANO kompleksi. Hani şu bizim Cyrano de Bergerac. Çok çirkin ama Roxan a âşık ve Roxan ın mutluluğu için onu seven Christian ın ağzından Roxana mektuplar yazar hatta Christian Roxana seranat yaparken tüm kelimeleri Cyrano söyler. Sevdiği kadının mutluluğu adına onun başkasına âşık olmasını sağlayacak kadar enayidir.

Bu duyguyu yıkmak için tiky ler de dahil her çevreden arkadaşa sahip olup kafamıza göre yaşıyoruz ama yok kardeşim olmuyor.

Bu nasıl bir paylaşım duygusudur. Kim ekti bunu bizim yüreğimize. .şarkıda dediği gibi artık ben sadece ben olmak istiyorum.
hayat herkese şans getirsin ve kimse şansına arkasını dönüp gitmesin

Mutlu kalın. Kalmazsanız da bana ne demek istiyorum. Diyemiyorum:)

fotograf izzet tokur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder