6 Temmuz 2010 Salı

tatil ve kayaköy


Boşa mı yükledim bu kadar filmi, diziyi kitabı vs şeyi ben bilgisayarıma. Öyle ya her tatile gidişte olası can sıkıntılarını ve hiç dolmayan boş zamanları bir şekilde kapatmak için bilgisayar her daim film izlemeye açık hale getirilir.
Tatile çıkışımda hazırlanışım da birden olmuştu. Tamam, çıkabilirsin demelerinin üzerinden yarım saat geçmeden ben Karadeniz yağmurlu olabileceğinden Karadeniz den vazgeçmiş ve daha önceki senelerde 1-2 kez gitmeye niyetlendiğim Kaya köy sanat kampına çevirmiştim rotayı. Önce Nihal arandı. Rezervasyon için tekrar aranacağı söylendi. Ancak web sitesinde sorun olduğundan ulaşılamadı ulaşıldığında yer var mı bakmamız lazım biz size dönelim cevabı alındı. Sinir olundu umutsuzluğa kapılındı ve hatta dokuz doğruldu. Sonra gelebilirsiniz dediklerinde Kaya köye doğru yola çıkıldı.
Ve işte Kaya köy ,köy kahvesinin önüne gelindiğinde kamp arandı, bilmem kaçıncı yıldan kalma kırmızı bir reno steyşın ile uzun saçlı ( saçlarım olmadığı için tek söylemim yoksa uzun saçlılara karşı olduğumdan değil) güler yüzlü genç bir adam çıkageldi. Elini uzatıp Hoş geldiniz ben Özgür diyerek.
Kampa ilk girişte ve eşyaları yerleştirdikten sonra bir çardakta oturan uzun sakallı bilge görünüşlü ( hadi Mustafa hocam iyisin) bir adamın karşısına oturulup eeee burada zaman nasıl geçer sorusu sorulduktan ve etrafa bakılıp ulan gene film seyredeceğiz galiba geçmez ki denilikten sonra tanışmaya geçildi. Bu arada Müminin gözüne kıymık battı.
Bu arada olanlar; köy fırınının önünde ekmek yapılıyor. Biraz sohbet ardından yemek ve tanışma toplantısı. Yoksa önce tanışma sonra toplantımı hatırlamıyorum.
Özgür ve Nihalin (galiba mutlu da vardı.)kampa gelenlere programı anlatıp Danel İngilizceye çevirdikten sonra Sayın Kore vatandaşlarının İngilizce olarak kendini tanıtan ilk kişiyi ooooooo diyerek alkışlamalarından sonra Ki bu şaşırma nidaları kamp boyunca sürdüğünden eşliğinde alkış iyi geldi denilebilir.
Kampta etkinlik ve yemek zamanlarında çanın çalınıp ardında Haaaydiiiii diyerek insanların çağrılacağı özgür tarafından anlatıldı ve bu ses sessizlik arayan beni ilk gün ama sadece ilk gün çileden çıkartmaya yetti.
İlk gün uzaktan birbirine bakan tipler akşam Kaya köy yürüyüşü ki , ulan yürüyerek ölecem galiba ben burada düşüncesinin bende ilk hâsıl olduğu gündür. Ardından yoga ..Danel yapamazsanız kızmayın kendinize dedi ama ben kafamı duvara vurmak üzereydim. Bir hadi denge duruşu derken ağaçları pek hesaba katmamıştı anlaşılan. Akşam yemeğinde diğer insanlarla biraz daha yakınlaşma çabaları


Ve sabah Yoga ardından kahvaltı ardından atölye çalışmaları derken bir hafta sürecek maraton başladı. Ancak o soğuksu yolunu unutamam. Ölecem sanmıştım hafiften. Ancak daha bu neymiş ki. Hadi Saint nicholas adası tatlı bir yokuştu. Yokuşun tatlısı olur mu demeyin kaya köy –ölüdeniz arasını görmeyenler için olabilir ancak o yokuşta yok hocam siz gidin bu ne yaa ölecem diyen bendim ki ayaklarımın şişleri hala geçmedi. ( Danel ve Onur olmasaydı ben o yokuşu çıkmazdım ya. Bu iki arkadaşa keyifli bir yürüyüş borçluyum. Bir de üstüne Fethiye de gece yapılan yürüyüş tuz biber ekti. Ancak ben o koşuşturmacanın içinde ayaklarımın şiştiğini ancak Fethiye otogarda dönüş için otobüs beklerken fark edebildim.

Ama gecelere diyecek yoktu. Bu lafımdan sonra kimse gündüze laf söylemesin kopartırım o dili valla.
Hele rakı balık gecesinde rakı içen arkadaşları nasıl yoldan çıkartmıştım. Hepsi bir göbek atmaya bakarmış. Asena kimmiş be diyecek kadar içmiştim eh ortamda güzel Can abı, Mustafa hoca, Selçuk abı, Cihan, Nihal, onur, özgür, Nesli, Nevin abla ( ki kendileri iyi fal bakar) Gökhan. Yan masada Koreliler, karşı masada Sinem, Duygu, Esra, Emre, Mümin, Merve, Arzu, galiba Bahadırda onların masada idi. Çaprazımızda Ankaralı kuzenler ki onları oynatana kadar oynayacaklarına kendim bile inanmıştım ki önyargıların ne kadar kötü bir şey olduğunu biraz muhabbet edince anladım. Ardından Julia ile dans, Serpilin kıvrak dansı vs vs. seyran hemşire ve arkadaşları da bizi gülümseyerek izlediler. Bu arada çocukları da unutmamak lazım, Deniz, Emre, Mert, Su, Berfin.
Bir sonraki günkü tekila partisi de hoştu güzeldi lakin o gece kamptakilerin bırak şu işi dediği işlerim yüzünden ön ayak olduğum tekila gecesini 4 bardak tekila ile kapatmak zorunda kaldım.
Güzel olanlar odaların kapılarının açık olması, insanların dizüstü, cüzdan ve bilumum eşyalarının çok büyük bir güven duygusu ile açıkta olması yıllardır aradığım ve beni yıllar öncesine götüren kendin gibi insanlarla birlikte olup kendini güvende hissetme duygusunun dorukta hissedilmesi, barın işleyiş sistemi ( açıklama dolabı açıyorsun istediğini alıyorsun isminin karşısına bir tık çiziyorsun.) Her masada her yerde oturabilirsin sohbet edebilirsin. Kavga hiç edilmedi. Kampın sürekli yaşayanları ile sanki yıllardır arkadaşmışız gibi sohbet edildi. Hatta Nurdane abla siz geldiğinizde aman bunlar bir hafta burada ne yapacaklar hepsi birbirinden ayrı insan lafı boşa çıkartıldı ve bu grubun en iyi gruplardan olduğu Nurdane abla tarafından söylendi. 2. Not ayrılırken Nurdane ablaya sen abla gibi görünüyorsun niye sana kampın annesi diyorlar denildiğinde ben 50 yaşındayım öp bakayim elimi denilerek saygı içinde dumura uğranıldı. Selma ve Semra ablalar da burada hatırlanacak. Tolga ve Hüseyin abiye teşekkür edilecek. Holly ve bugünlerde kaya köye yerleşip kazma ile bahçe kazan sahibi Murat bir gülümseme ile anılacak. Bir gece yapılan Danel, Mutlu, Özgür, Onur, Gökhan ile birlikte yapılan özgürlüklerle ilgili sohbet üzerinde belki yazı yazılacak. Son gecemizde bir grubumuz barda eğlenirken diğer grubun çardakta yaptığı sohbet ve ayrılırken kaynaşma zamanı hiç unutulmayacak.


Şimdi gelelim yapılamayanlara
Arka bahçe gezilemedi. Ön bahçe içinde hiç hamağa yatılamadı. Saklı kente gidilemedi. Paraşütle atlanamadı, çardaklarda cibinlik içinde yatılamadı, Darboğaza gidilemedi, kaya köy içinde yalnız dolaşılamadı, Muradın kiraladığı ev görülemedi, badem dışındaki diğer köpeğin ismi ezberlenemedi, yüzme bilinmediğinden yüzülemedi. Yoganın detaylarının bazıları öğrenilemedi. Mustafa Hoca ile Estetik ve sanat üzerine konuşulamadı.
Bunlar bir-iki defa daha gitmek için yeterli sebepler değil mi? Siz ne dersiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder