25 Eylül 2010 Cumartesi

hayatın ayrıntıları


Yıllar önceydi. Zannedersem 1995 yılı başları.
Bir çocuk ile konuşuyordum. Çocuk dediğime bakmayın. Ben o zaman 21 yaşındayım konuştuğum kişi de bana yakın. İnsan nasıl başarılı olur bu konuda diye sordu. Konunun özeline girmeden Genel düşüncelerimi paylaştım sadece. Bir işi düşünürken 5-6 adım sonrasını planlamalısın dedim. Nerden ne geleceğini bilirsin o zaman. Peki, yolun sonunda uçurumsa o zaman ne yapacağım diye sordu. O zaman dedim arkana bakacaksın. Eğer arkandan gelenler varsa kendini aşağıya atacaksın dedim. Şaşkın bir şekilde neden diye sordu. Bazen başarmak için ölmek gerekir. Ölmeyi öğreneceksin Yeri geldiğinde öldürmeyi de öğrenmek gerekir dedim. Ölünce ne olacak dedi. Eğer ölmeyip tekrar yukarı çıkmayı başarırsan artık gidiş yolunu öğrenmiş olacaksın güçleneceksin ve arkadan gelenler için bir dahaki sefere uğrunda ölünecek lider olacaksın. Ayrıca ölürsen onlar için kahraman olacaksın dedim. Bana sen manyaksın dedi.
Çılgınım, deliyim ama manyakmıyım bilmem( bazen bende kendimden şüphe duymuyor değilim). Ama bildiğim bir şey var.(doğrumu yanlış mı hala karar veremedim ama)Bir işe başladığında sonunda ölümde olsa bitireceksin. Bir işe başladığımda olacak tüm olasılıkları gözden geçirir ve adım adım giderim. Bu yüzden genelde başladığım işlerde başarılı olurum. Ancak eğer bir başarısızlık varsa da yıkılırım. Ben bu olasılıkları niye göremedim diye. Mesela geçenlerde 150 işin arasında bir yanlış yaptım. Nasıl yani oldum. Yıkıldım resmen. Ne oldu diye soranlara ben böyle bir hatayı nasıl yaparım dedim.
İş konusun da ya da hayatın herhangi bir alanında insanın bu kadar planlı olması doğru mu hala bilmiyorum. Çünkü eğer bir proje ile uğraşıyorsan ve başarısız olduğunu görüyorsan sonuçları yıkıcı olabiliyor. İnsanın ruh halinde onarılmaz yaralar açıyor bu. Başını ağrıtıyor. Belki bazen her şeyi oluruna bırakmak gerekiyor. Sonuçta su akıp yatağını buluyor. Ayrıca bu kadar ayrıntıya takılınca yalnızlaşıyor insan. İşte hayatta her yerde. Çünkü başkalarının görmediği ayrıntıları sen olağanüstü bir şeymiş gibi önemsiyorsun. Başkaları için çok anlamlı ve önemli gelen şeyler ise senin için önemsizleşebiliyor. Ele aldığın her konuyu sanki tarihi yeniden inşa ediyormuş gibi dikkatlice elden geçirmeye başlıyorsun. Mesela bir bina yapacaksın sadece binayı tasarlaman yetmiyor. Binada kullanılacak malzemeler, önemli. Çivi, beton, fayans, tahta her şey önemli oluyor. Sonra binayı yapacak insanları seçiyorsun. Eğer yapacağın bir aşk yuvası ise oranın inşaatında çalışan işçi, mühendis, mimar aşkı tanımalı bilmeli, temelinden çatısının son tahtasına kadar aşkını katmalı. Bir çiviyi çakarken bile sevgilisinin tenine değiyormuş, elini tutuyormuş gibi yumuşak olmalı. Eğer yapacağın bir işyeri ise orada insanlar mutlu olmalı. Çünkü günümüzün neredeyse yüzde kırkı işyerimizde geçiyor. Resmi odalarda değil ruhu olan odalarda çalışmalı insanlar. Kendi ruhlarını verebilmeli. Bunun içinse rahat etmeliler diye düşünüyorsun. Sen bunları düşünüyorsun düşünmesine ama gel gör ki orada çalışanlar rahat etmek istiyorlar mı bunu düşünmüyorsun. Çok önemli bir ayrıntı. O zaman orada çalışanları inandıracaksın buna. Bu şekilde devam edip gidiyor hayat. Düşünüyorum kimi zaman kurtulmayı düşünmeyeni kurtarmaya çalışmak nasıl bir aptallıktır. Nasıl bir aptallık sadece kendi yaşamın dışında başkalarının yaşamını da düşünmek
Bu saatten sonra kahraman olmaya niyetim yok aslında. Hele yediğim kazıklardan sonra. Ancak düşünüyorum da özgürlüğü bilmeyen ruh özgürlüğü isteyemez. Özgürlüğün ne olduğunu öğretmek gerekir. Aşkı bilmeyen âşık olamaz. Aşkı tanıtmak gerekir. Uğruna ölünecek her ne varsa, vatan dedikleri, insan dedikleri, Dost dedikleri uğruna ölmeyi bilmeyenlere bunu öğretmek gerek Bunun içinse fedakâr olmayı bilmek gerek.
Düşünmek dedikleri şey, belki de zararlı olan bu.

özlem...

1 Nisan günü gidişinin üzerinden 12 yıl geçmiş olacak.
Bir nisan günü gitti. Kurban bayramından bir gün önceydi. Oysaki daha bir kaç saat önce konuşmuştuk. Sonra gecenin bir yarısı telefon çaldı. Gecenin bir yarısı kaza geçirdi hastanede dediler. Annemler hemen hastaneye koştu. Biz evde kaldık. Dayanamadık karakolu arayıp kazanın nasıl olduğunu sorduk. Kimsiniz dediler. Söyledik. Haa şu durumu ağır olan kız mı dediler. Sonra hastaneye gittiğimizi hatırlıyorum. Hastanede ameliyatta dediler. Tesadüfen doktor bir arkadaşımı gördüm. Onun ameliyatta olmadığını beyin ölümü yaşandığını belki organ bağışı yapılır diye yoğun bakıma aldıklarını söyledi. Yoğun bakıma aldı beni. Nerde dedim. Gösterdi. Tanıyamadım. En acısı da bunu saatlerce tek başına taşımak ve insanları teselli etmeye çalışmaktı. Sonra çapaya gittik. Son testler için kontrole götürülürken cihaza bağlı değildi. Bir umutla belki de yaşıyor dedik ölmüş olduğunu bile bile...
Hala çapadan eve gidene kadar olan saatler kayıp hayatımda. Hala o zaman dilimini hatırlamıyorum. Sadece insanları teselli ettikten sonra o küçük odamda 3 gece önce onun sırtını dayadığı duvara sırtımı dayayıp 2 günlük acımı bağıra bağıra atmaya çalıştığımı hatırlıyorum.
Yaşasaydı şimdi 30 yaşında olacaktı
küçücük odamda karşılıklı sigara içerken bana sıkıntılarını kızgınlıklarını hayallerini anlatırdı. Araba alacaktı. Hatlı cep telefonu da. Bir gün sevdiği birisi ile evlenecekti.
O bana abi derdi.
Teyzemin kızıydı.
Hiç olmayan küçük kız kardeşimdi.
Adı duygu idi.

Dostluklar üzerine..


Dostluk nedir nasıl bir şeydir. Neden çocukluk arkadaşlarımız vardır da çocukluk dostlarımız yoktur.
İnsanın bir sürü arkadaşı vardır konuştuğu selamlaştığı içtiği Ya da ayaküstü ne haber nasılsın ne yapıyorsun dediği. Ancak kaç dostu vardır. Kaç kişi ile konuşurken gözleri ışıldar, kaç kişi ile içerken ağlar. Ya da şu anda nerdedir ne yapıyor diye kaç kişiyi düşünür. Kaç kişinin omzuna yaslayıp başını hayallerini anlatır. O hayallerde kaç kişiye yer verir. Mesela birini kaybettiğinde kime sarılır. Yolunu kaybettiğinde yolu bulmasını sağlayan kandili kim tutar, kim bir mum yakar karanlığına
Benim bir dostum var mesela. En büyük hayali sarı germe diye bir yere yerleşmek. Var gücü ile çalışıyor orada 3-4 dönüm yer almak için. Bunu anlatırken merak etmeyin oraya kuracağım evin projesini beraber çizeceğiz diyor. Herkes kendi odasını kendisi tasarlayacakmış. Birde ortak yaşam alanı kuracakmışız.
Garip bir şey dostluk dediğimiz şey. Nasıl oluştuğu bilinmez. Öyle fazla dostu da olmaz insanın hayatta. Bir elin parmaklarını geçmez çoğu zaman.
Çok insanla konuşuruz çok insana çok şey anlatırız ama karşıdaki dinler mi dinlemez mi bilinmez. Dinlese de anlar mı anlamaz mı oda bilinmez. Dostluk dedikleri şeyi yaratanda budur belki anlayacağını bilmek. Unutmamaktır. Hatırlamaktır. Hala hayallerin varsa dostum diye adını koyduğun kişiye o hayallerinde yer verebilmektir. Hayallerin yoksa kalmamışsa elinde hiçbir şey, Ya da sen kalmadığını sanıyorsan; sana hayaller yaratabilecek sana en zor zamanında elini uzatabilecek kişidir O. Paylaşmaktır. Paylaşarak çoğalır çünkü insan. Mesela ilk gençlik zamanlarında ilk aşkını anlatabilmektir herkesten gizlerken. Çünkü onunda seninle senin heyecanını yaşarak sırrı taşıyacağını bilirsin. Ya da sevgilinle eşinle kavga ettiğinde ilk ona anlatırsın bunu. Çözümü beraber bulmak istersin. Kimi insanlar görüyorum bir kadın Ya da bir erkek uğruna nice dostlukları yerle bir ediyor. Sonra o kadın Ya da erkekle bir sorun yaşadıklarında bunu anlatacak bir kişi yok, bir sevinç yaşadıklarında bunu çoğaltacak kimse yok. O yüzden dostlarının değerini bilmeli insan. Mesela yaşantımızın her döneminde hepimizin başına gelmiştir. Başınız dertte ise o taşır sizinle beraber derdinizi. Ya da çok sevindiniz mutlaka ilk o duysun istersiniz. Konuşmazsanız görüşmezseniz içinizde bir eksiklik olur. Yüreğinizde bir sırdır sanki dostlarınız. Kimi zaman kimseye anlatamadığından taşınması zor gibi gelir ama onunda yüreğinde seni taşıdığını bilmek bütün yükü alır götürür omuzlarından.

Dostluklar ağırlaştırılmış müebbet hapis gibidir. Bir kere girdin mi çıkamazsın. Ne yaptıysan da bir daha yolundan dönemeyeceğini bile yaparsın. Bu yüzden karşındaki insanı taşımayı bilmek gerekir. Dost olmak dostluğun değerini bilmek her babayiğidin harcı değildir. Geçmişe baktığın zaman kaybettiklerini görmek zordur ancak eğer kaybettiğin bir dostunsa daha da zordur. Yüreğinde sır olur O zaman herkesten saklarsın. Eğer kaybetmenin sebebi sen değilsen ya da o değilse arayacak güce sahip olmak gerekir. Bulduğunda sevinebilmek için.
Ben bugünlerde çok sevinçliyim ondan bu yazdıklarım.

Bir de kısa şiir

Biz dost dedik mi?
Bağrımızdan kopar gelir kardeşlik
Doladık mı kollarımızı dünyayı kucaklarız
İyiyi güzeli birde gülü koklamayı severiz
Sevdik mi de serden geçeriz

ben sadece


Birazcık çılgınım ama birazcık. Gerçi çevremdekiler bayağı çılgın olduğumu düşünüyor ya neyse.
Bir insan sürekli normal olabilir mi. Çevremizde başdöndürücü bir değişim ve dönüşüm var. Çoğu zaman satır aralarından bakıyoruz hayata. Yakalayabildiğimizi cebimize koyup bir yandan işimize devam etmeye çalışırken diğer yandan hayallerimizi gerçekleştirmeye çalışıyoruz. Başka başka hayallerde koyuyoruz üst üste. Yani mutluluğu uzaklaştırıyoruz kendimizden. O yüzden bir şey düşünüldü mü hemen yapılmalı hemen söylenmeli diyorum ben. Noel babanın torbası değil çünkü hayatımız. Bugünden yarına ertelediğimiz her şey mutluluk çıtasını biraz daha uzatıyor sanki. Ayrıca hayatımızda Noel babalarda yok en azından benim yok. İhtiyaçta duymadım. Hep kendi ayaklarımın üzerinde durmaya çalıştım. Hatasıyla sevabıyla hayatım benim oldu en azından. Kimseyi karıştırmam kendime evimde işimde. Kimseye bağlı değilim çünkü. Ama bazı şeyler istemediğim sonuçlarda doğurmuyor değil.
Biraz çılgınım dedim ya zincirleri hep kırmak istediğimdendir belki de. Çocukken de böyleydim ben. Mesela bir gün yüksek bir dere kenarında dereye doğru bakıyoruz sordum buradan düşene bir şey olur mu diye. Bilmem deyince karşımdakiler deneyelim deyip bıraktım kendimi aşağıya paldır küldür indim dere boyunca 2 dikişten başka zararı yokmuş öğrenmiş olduk.
Dedim ya hayatta hiçbir şeyi ertelememek gerektiğine inandığımdan dere boyunca paldır küldür inişim gibi paldır küldür davrandım ve konuştum hep. Otorite falan takmadım. Okulda, hayatta, şimdi de iş yaşantımda. Mehteran takımı gibi kariyerim. 2 adım ileri bir adım geri. Şirketteki bütün müdürlerle kavgalıyım. Ama istediğim her şeyi de kabul ederler. Gerçi bunu çamura bulaşmamak isteğine bağlıyorlar( bir sebebi de işimi iyi yapıyor olmam olsa gerek )
Ya neyse.
Dilimden çektiğim kadar hiçbir şeyden çekmiyorum. Bugün saçmalamayacağım, lafları düzgün tartarak konuşacağım diyorum. Daha başaramadım. Her türlü otoriteye karşı gelmeye gücüm var ama kendimi dizginlemeye yok. Yani patavatsız herifin tekiyim. Birde kötü yanım yanlış anlaşılma korkumun olmaması. Genelde de yanlış anlaşılıyor sözlerim. Hele de kızdığım zaman ne söylediğimi bilmiyorum. Biliyorum da hafif bir ifade güçlüğüm var. Söylemek isteğimin tam tersi sonuçlar çıkabiliyor bazen.
Karşımdakiler rahatsız bu durumdan biliyorum. Hatta bayağı kızgınlar bana. Evdekiler alıştı. Kimse karışmıyor. Dostlarım alıştı. Dilimin belası derler ya öyle bir hal.
Ben biraz çılgınım ama birazcık. Biraz da deliyim galiba.:)) Gerçi etrafta ne kadar akıllı var tartışılır ama.
Mutlu kalın

BAHAR


Bahar geldi
Şairin dediği gibi her bahar gitmek ister insan… Ben bu bahar gitmeyi istemek istemiyorum
Burada şehrimde dostlarımla insanlarımla mutlu olmak istiyorum. Bu nüfusu belli olmayan şehrin tüm trafiğine kaosuna rağmen
Bahar insanın içinde olmalı. Tatile gideriz ama o da sıkar bir süre sonra tatil içimizde değil çünkü mutluluk içimizde değil. Kandırıyoruz kendimizi çoğu zaman. Oyun oynuyoruz kendimizle. Aynaya bakarken yalan söylüyoruz. Çoğu yalan kırılmış bir vazoyu eskisi gibi birleştirme çabasıdır. Bir daha eskisi gibi olmayacağını bile bile . Her insanın ruhunun bir kenarında, mektuplardaki işaretler gibi yanmış köşeler mevcut. Bu izler tekrar aynı hataya düşmemek için mi yoksa sürekli acı çekmek için mi bırakılmış belli değil. Her insan hata yapar. Hatanın olduğu yerde çaba vardır, emek vardır. Güzel olan; emek göstermek ve hataları unutmayı bilebilmektir. Gitmeyi bilmeli insan ama dönmeyi de bilmeli. Hata yapan özür dilemeyi bilmeli, özür dilenen affetmeyi bilmeli. Hep söylerim hatayı kabul etmek erdemdir hatasını kabul edenin üzerine giden eşektir.
Bunların hepsi insana özgü; özlemek gibi, sevmek gibi, yaşamak gibi.
Bende böyle düşünmezdim aslında. Bu bahar bir farklı geldi bana. Her bahar bir sıkıntı basardı. Gitmek isterdim şimdi kalmak istediğim gibi. Her bahar kaçmak isterdim ıssız bir koya, şimdi kalmak istiyorum. Bu bahar daha umut dolu sanki. Güle güle nisan diyeceğimiz şu günlerde hoş geldin bahar, mayıs daha güzelleştirsin seni. Hoş geldin sefa geldin. Yağmur gibi yağ sokaklara mutluluğum

Ruhumun en derinlerinde
Bir adam yatar
Üzgündür kimi zaman
Sürüsünden ayrı düşmüş kuşlar gibi
Yalnız ve garip
Sevinç dolu olur bazen
Bazen ağlamak ister sebepsiz
Romantiktir
Eski çağların yiğit şövalyelerinin yüreğini taşır
Korumak ister
Korktuğu her şeyden insanlarını
Severse bırakmaz
Bırakmayı bildiği zamanlar dışında.
Ruhumun derinliklerinde
Bir adam yatar
Bir mum yakar karanlığıma
Ruhumun derinliklerinde
Bir adam
Bir insan