17 Ağustos 2010 Salı

Koçira..Bulutlar ülkesi

Bu sene bir gezenti oldum canım. Yay burcunun tüm özelliklerini sergilemek için elimden geleni yapıyorum. Eh sadece gezmek değil tüm patavatsızlıkları yapmaya başladım. Ruhumdaki o isyankâr çocuğu içimde tutmamak için tüm çabayı sarf ediyorum. Ruhum gezenti dedim ver elini Rize dedim atladım uçağa Trabzon oradan Rize ardından Kito.
Kito Bulutlar üzerinde gezen bir cennet sanki. Efsaneler adası Avalonu hatırlattı bana. Hani şu sisler arasındaki gizemli ada. Eski Kelt rahibelerinin yuvası.

Her ne kadar kelt rahibelerinden olmasak ta biraz pagan olduğumuz kesin. Öyle fazla inanışımız yoktur. Gülmekten korkanlardan değiliz.
Neyse lafı dağıtmayalım Rizeden çıktıktan sonra nefesimin kesildiği fırtına vadisine ulaştık. Başımı döndüren, ooo nidaları içinde bir yolculuktan sonra Kitoya ulaştık. Kito da durağımız Koçira
Koçira sımsıcak, el değmemiş doğanın içinde el değmemiş insanların yaşadığı gizli bir cennet sanki.
Gidiş günümde Koçira da kalmakta olan Murat ve Aysin, yasemin abla, Atakan, kızı Sara, anne babası ve eşi, O gün bize katılan koçira müdavimi Korkut abi Emel abla, Ruhan, Değer, ,Neşe, Haluk abi, Koçira ailesinin üyeleri beni davet eden Mehmet Ali ve Oğlu Özgür, Serhan abisi, Tugay, İbrahim abi ile kısa sürecek ama unutamayacağım bir serüven başladı bulutlar ülkesinde.
Bu arada Badara yaylasının ev sahibi koğuş yaşarı unutmamak lazım. Ah be yaşar ağabey şimdi seninle karşılıklı içmek vardı.
Her neyse bu tatil de galiba ben yürüyerek ölecem bu sene dedirten cinstendi. Ama olsun yinede güzeldi.
3 gün yürüdük( gerçi ben sadece bir gün yürüdüm ama) güldük, eğlendik, hayatımda ilk defa kayan yıldızları seyrettim. Her kayan yıldızda sema için af diledik(İbrahim abinin dediği gibi bizim dilek ancak Venüs kayarsa gerçekleşir ama. ). Samanyolu galaksisini ellerimle tutacağımı sandım. Yıldızlar altında yatmak istedik. Üşüdük, Yataktan her kalkışta kafamızı vurduk. Güneşten yandık. Mıhlama ve kuymak yedik. Tulum, saz eşliğinde atışmaları izledik. Şarap içtik, rakı içtik, mutfağa girip kendi cacığımızı yaptık. İlk defa iki gün önce tanıştığımız insanlarla sarılarak ayrıldık. Yayladan ayrılıp havalimanında uçağa binmeden yaylayı arayıp biz gidiyoruz demek istedik ama telefon çekmedi. Bir gün sonra nasılsınız biz sağ salim indik deme ihtiyacı duyduk. Bu arada çayı şekersiz içmeye başladık( Mehmet âli bugünde çayları şekersiz içtim) . Ormanda ayı bağırışı duyduk. Lipaka yedik. Böğürtlenlerin tadına doyamadık. Bu sene otuz kilo veremezsek Serhan abisi tarafından zayıflatılma sözü aldık. İstanbul da bir koçira gecesinde buluşma sözü aldık. Herkesin hikâyesini gönül gözümüzle dinledik. Kendi hikâyemizi sanki 40 yıllık dostumuza anlatıyormuş gibi Serhan abisine anlatmaktan çekinmedik. Sırlarımızın güvende olduğunu bildik. Orda tanıştığımız tüm insanları kendimiz gibi gördük. Yüreğimizin derinlerinde yatan aradığımız ama bulamadığımız insanlar gibi gördük. Çok ama çok sevdik.
Yukarı göllere çıkamadık, Fırtına deresine inemedik, Gülcayı, Evrimi ve Sisiyi göremedik, fırtına pansiyona uğrayamadık, orman içinde yürüyüş yapamadık. Köprülerde fotoğraf çektiremedik. Pokut, palovit, çat yaylasına gidemedik. Balık yiyemedik. Lakin bir dahaki sene en az 10 gün kalmak belki arada kaçmak için Rize de Kito da bir evimiz olduğunu gördük.
Kısa kaçamak bitti. El değmemiş doğanın el değmemiş insanlarını kafamızda yüreğimizde götürerek ayrıldık koçiradan
Bu gece aşağa gideceğim aşağa
Yarum beni çağurur yarim beni çağurur
Senin arkadaşlarun senin arkadaşlarun
Ormanlarda bağurur,ormanlarda bağurur

fotograf:İzzet Tokur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder