25 Nisan 2010 Pazar

23-24-25 nisan:Bünyemi bozan tatil

23 Nisan tatil dediler. Bünyem kaldırmadı. İlk gün sabah kahvaltısından sonra sokaklarda sürtmek için çıktım yollara. Aslında amacım fotoğraf gezisine çıkmaktı. Akşamdan gezi için çantamı hazırladım. Pilleri ve yedeklerini şarja koydum. Sabah kalkınca kapıyı çekip çıktım. Şöyle ilk kareyi yakaladığımda bir hevesle elimi çantaya attım ve o anda pilleri evde unuttuğumu fark ettim. Allahtan cep telefonu yine imdadıma yetişti. Ancak bu yinede "ayın salağı" unvanını kendime vermeme engel değil.
Yıllar sonra ilk kez Beyazıt meydanında gezdim. Okuldan bitirdiğimden beri gezmemiştim. Birazda genç olduğum zamanları aramaya çıkmış gibiydim. Önce okulumun duvarlarının dibinde bulunan tarihi merdivenlere oturup meydanı seyre daldım. Tam Cuma saati, insanların koşuşturması zaman yolculuğuna çıkarttı beni. Benim okuduğum dönemde her Cuma bir eyleme sahne olurdu meydan. Camiden çıkanlar her hafta protesto edecek bir şey mutlaka bulurdu. Hiç bir şey olmasa da İsrail mutlaka protesto edilirdi. Sonraları türban eylemleri ile anılır oldu meydanımız.
Meydandan sahaflara daldım. Kitapçıları ziyaret edip eski ve yeni kitap kokusunu içime çekerek geçtim sahaflardan. Ardından ver elini kapalı çarşı. Çarşı deyip geçmeyelim. Her seferinde muhakkak kaybolurum. Zamanın içinde kaybolmak gibidir bu aslında. Zamanın depremlerin yangınların eskitemediği çarşıyı klimalara yenik hale getirmeyi becermişiz. O kadar kira alıp verip, o kadar para akışının olduğu yerde hala dökülmüş boyalar, eskimiş duvar yazmaları altında kafasını kaldırmadan nasıl durur insanlar anlamadım. Bağırmak istedim ulan gelip geçene bakıp duracağınıza birazda kafanızı kaldırıp yukarıya bakın. Şu kapalı çarşı dizisinde görüldüğü gibi yeni teknoloji kamera ile mi kaplı gözleriniz. Kör müsünüz?

Ardında çemberlitaşa geçtim. Hamamı görünce uzun zaman olmuş hamama girmeyeli girip şöyle bir göbek taşına yatayım dedim. İyi ki demişim. Biraz tuzlu ama masaj iyi geldi canım. Ardından ver elini Samatya Meydanı. Ali haydarın Vakkas la kapıştığı, Vakkasın oğlunu kovaladığı Hanımla afeti devran Neriman’ın kapıştığı, Nerimanın kardeşi iğrenç Şeco’nun esnafa kan kustururken karısının peşinde koştuğu meydan, benim de çocukluğumun geçtiği Samatya.

Şimdi büyüdük az buçuk adam olduk ya bu yüzden artık oynama değil demlenme mekânı benim için. Önünden geçerken eski istanbul'un sadeliğinde esnafın selam verdiği hoş geldiniz dediği Samatya. Aynı masada Ermeni, Yahudi her cemaatten insanın bir arada mutlu mutlu demlendiği Samatya. İşçi ve patron ayrımının olmadığı muhabbetin en koyu olduğu mekânlar. Nubar, Enişte ve diğerleri. Sessiz, sakin,yalnız varsın öyle olsun. Varsın yalnız kalsın ama bozulmasın. Sürülmesin Samatyanın müdavimleri. Taksim de olduğu gibi git gide meydandan uzaklaşalım desek Samatya meydanının altı deniz. Düşmanmış gibi dökülüveririz denize mazallah.Zaten azınlığız bugünlerde.
Samatya dan kaçta çıktığımı hatırlamıyorum. Sabah kalktığım evin kime ait olduğunu da bilmiyorum. Ama herhalde 3-4 saat anca uymuştum. Cumartesi çalışıyoruz koştura koştura işe gittim. İşyerinin bünyesi de tatili kaldıramamış her şey karışıktı. Böyleyken öğlen olduğunda Boluya yapılması gereken bir teslimatı yapma görevine yardımcı pilot olarak dâhil oldum. Aman kimseler duymasın bendeniz 150 sürücü ve 100 civarında araçtan sorumluyum ve araba kullanamıyorum.
Bolunun benim için ayrı bir önemi var. 2 sene yaşadım Bolu da ve şimdiki beni oluşturan kararların birçoğunu Bolu da aldım. İyi kötü fark etmez. 17 yıldır gitmemiştim. Arada bir geçerdim bazen kenarından ama tünelde ve otobandan beri geçme işi de yalan olmuştu.15 dakikalık bir şehir turu yaptım. Öğrenci evimin önünden geçerken duygulanmadım desem yalan olur. Evi boyamışlar makyajı iyi. Ben şimdi ne kadar makyaj yapsam da malzememi bozuk ne tutmuyor. Ev benden iyi durumda çıktı. Neyse Bolu dönüşü Abanta uğrayıp güneş batarken yemeğimizi yedikten ve Sapanca kıyısında bir bardak çaydan sonra eve ulaştığımda gece 01.00 olmuştu. Bu arada bu fotoğrafı da yemek yerken masada bir enstantene oluşturarak yakaladım. Bu sefer makineyi de unuttuğumdan cep telefonu kullanmak mecburiyet olmuştu benim için


ve 25 nisan.Şu anda bu satırları arkadaşımın evinde yazıyorum. Yaklaşık 20 yıldır birbirini tanıyan 3-4 arkadaşız. Hep beraber oturduk sohbet ettik bu akşam. Çetinin yeni oğlu oldu. Deniz Ulaş hoş geldin bebek. Nuran hamile kız olacak benim isim önerim Ekin Su. Her neyse bir tatil daha böyle bitti. Bundan sonra bütün resmi tatillerde çalışmayacakmışız. Bünyemiz nasıl kaldıracak göreceğiz.Bir de üzerine bahar sarhoşluğu ne çarpar adamı.Hadi hayırlısı….
Foto 1-3 İzzet Tokur

1 yorum:

  1. Tsira :) Bakımlı olsun oralar, bi daha görmeyeyim.

    Ne güzel gezmişsin, İstanbul'da kaybolmak ve tabanlarım acıyana kadar yürümek isterdim.

    YanıtlaSil