14 Nisan 2010 Çarşamba

TARİHSİZ MEKTUP


Bugün yıllar sonra ilk defa seni düşündüm. Elime alıp kâğıdı kalemi yazmalıyım dedim. Sonra aklıma geldi “ulan yazın çivi yazısı gibi her yazdığını okuyuşunda okuma yazmayı yeniden söküyorum sanki” deyişin.
Yazmalıyım dedim; yıllar sonra değil mi ki sen yazmıştın bana. Ne kadar uzaklaşmaya çalışsam da, kopmaya çalışsam da, unutmaya, geride bırakmaya çalışsam da.
Geride bırakır mı insan dostunu deme. Aynı o zaman senin yaptığın gibi yaptım bende. Nasıl ki sen beni bırakmıştın geride o yılbaşı sabahı giderken. Daha sonra; o en son görüşmemizde artık beni ve kimseyi görmeyi istemediğini söylerken. Unuttum sanma bunları. Unutmadım ama öfke de duymadım sana. Sadece zamana meydan okumadım. Zaman unutturur demişlerdi. Zaman her şeyin ilacı, yalanmış. Anladım.
Yazmalıyım dedim yıllar sonra. Bak bir aralık ayına daha yaklaşıyoruz. Senin ve benim doğduğumuz ay. Birbirimize yeni yaşımızın mutluluklar getirmesini söylediğimiz ay. Olmayacağını bile bile dilekler tuttuğumuz ve gözlerimizi yıldızlara çevirip belki de bir gidemeyeceğimiz orası kalacak dediğimiz ay. Hatırlıyor musun o günü. Ne çok içmiştik. Kadehler yetmemişti de ellerimiz de şişelerle çıkmıştık sokağa. Sonra yıldız parkında benim doğum günümü kutlamıştık. Orada yerden aldığım yaprak hala bende. Her boğumunda bir isim, altı isim var orada. İkisi toprakta şimdi, birisi okyanusları aşan uzakta, bir diğeri hatırlamıyor hiçbir şeyi. Unutmak istedi ve başardı da. Sen ve ben kaldık. Hala isimlerimiz yazıyor üzerinde. Kaç sene geçti biliyor musun? 16 sene. 192 ay.5824 gün O kadar yaşlı bir yaprak ve bana hala o günü anlatacak kadar genç.
Yazmalıyım dedim yıllar sonra. Sevdiğin kız evlendi. Görüşmüyorum artık onunla da. İlk ayrıldığınızda evlenirken bana mı sordulardı da ayrıldıklarında birinden birini tercih edeyim demiştim ya sonrada duymuştum bu lafıma ne çok kırıldığını, zaman geçtikçe görüşmez olduk senin gibi onunla da demek ki hayatımızda ortak olan senmişsin. Sen çıkınca aradan; dostlukta yokmuş arkadaşlık ta.
Ne deli çocuklardık, rüzgâra karşı yürür, fırtınaya karşı savaşırdık. Don kişot sanırdık kendimizi, yüreğimizde aldonz lorence'nin aşkı. Kafamız sürekli dumanlı.
Yazmalıyım dedim yıllar sonra. Sen ki içimdeki özgürlüğün kenarı yanık yanısın. Yüreğimin sevdaya sürgün zamanlarının can yoldaşı. Zor zamanlardı. Ölümün elleri ellerimize değdiğinde dahi ölümle alay edercesine güldüğümüz zamanlardı. Şimdiki kadar olmasa da dost dediklerimizin ihanetlerini gördüğümüz zamanlardı. Yemek yediğimiz sofralar da suskun yüzlerin arasında kendimizle hesaplaştığımız zamanlar. İçimizi kanırtarak çıkarttığımız duyguları suskun çığlıklara boğduğumuz zamanlardı. Zor zamanlardı

Yazmalıyım dedim yıllar sonra. Göndermeye cesaretim olmayacağını bile bile. Uzaklaşmak için senden ve diğerlerinden, gerçekleşmeyecek sisli hayallerden, Hatırlamak için yazmalıyım her seferinde içimdeki çocuğu öldürmeye çalışan seni ve diğerlerini.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder